Ana Sayfa Arama Galeri Video
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Köşe Yazıları
Kırşehir'de Altın Madeni İstemiyoruz

19 MAYIS;   “İSTİKLAL”E VE “İHTİLAL”E YOLCULUK… Adnan Yılmaz 19 Mayıs’ın şifrelerini yazdı

 

 

 

Saray bitik, hayır yok saraydan,

Vahdettin İngilizlerin avucunda yitik.

Kim demiş Fatihin torunu bu şaşkın,

uykulu gözleri, kelebek gözlükleri ardında,

uykulu vicdanı, uykulu yüreği,

oysa millet yaralı ama diri.

Çok şeyler yapabilirdi bu halkla.

Yeter ki dilince söylensin her bir şey,

yeter ki içten söylensin, Erkekçe söylensin.

Yeter ki söyleyen Mustafa Kemal olsun.

(Orhan Asena)

 

“Yeni Ordular Kurulacakmış. Kurtuluş Savaşı Başlatılacakmış. Kurtuluş Yakınmış. 3-4 Sene Daha Sabredersek Vatan Kurtulacakmış.”

Köy muhtar odalarında meydanlarda kahvelerde hemen her gün tüm sohbet memleketin halidir.  Cemele köyünde de şöyle konuşuluyordu:

“Hava soğuktu kar atıştırıyordu. Muhtarın odası kalabalıktı. Hiç kimse konuşmuyordu. Köyü yıllardan beri karabasanlar sarmıştı. Gençler yıllardır askere gidiyor geri dönmüyordu. Künyeleri bile gelmiyordu. Ölümü sağ mı kimse bilmiyor. İmparatorluk çökmüş, silah yer edilmiş, Anadolu dört bir yandan işgale başlanmıştı. Çanakkale’yi geçemeyen düşmanlar İstanbul’a tüfek atmadan girmişlerdi. Askerin kışlasına girmişler, hepsi uykudayken süngülemişler diye anlatılıyordu… Heyeti Temsiliye Ankara’da toplanacakmış. İstanbul’da dağılan meclis Ankara’da toplanacakmış. Yeni kanunlar çıkaracakmış. Yeni ordular kurulacakmış. Kurtuluş savaşı başlatılacakmış. Kurtuluş yakınmış. 3-4 sene daha sabredersek vatan kurtulacakmış. Başkomutan Mustafa Kemal olacakmış. Birisi; “ben onu Çanakkale’den tanırım. Mustafa Kemal ne yaptığını bilir.” “benimde yedinci orduda komutanımdı.” dedi birisi. “Suriye’de boşuna bekliyoruz. Anadolu’yu elimizden kaçırmadan sahip olmalıyız derdi” dedi. Odadaki yaşlıların çoğu Mustafa Kemal’i şu ya da bu cepheden tanıyordu. Hem seviyorlar hem de güveniyorlardı. Odanın içinde yüzler ilk defa gülüyordu.”

***

 

İngilizler başta olmak üzere itilaf devletlerinin Anadolu’ya saldığı Yunanlıların, savaşın sonlarına doğru  “Küçük Asya Orduları Baş Komutanlığı’na atadığı General Trikupis hatıratında; “Yunan ordusunun 1919 Mayısında Küçük Asya’ya çıktığı zaman maneviyatını sağlam olduğunu ve hatta dahada yükseldiğini” yazacaktı. Ta ki çete savaşlarından sonra karşılarında ilk düzenli orduyla karşılaşıp şamar yedikleri “İnönü”ye kadar.

 Paşa’mız; Yunanlıların İzmir’e Çıkartma Yapmasından Bir Gün Sonra 16 Mayıs’ta Samsun’a…

Yunanlıların İzmir’e çıkartma yapmasından bir gün sonra 16 Mayıs’ta yeni görevine gitmek üzere Mustafa Kemal İstanbul’dan Samsun’a hareket ediyordu.

. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal görünüşte İstanbul Hükümeti’nin memurudur. İstanbul Hükümeti de ona asayişi sağlamak ve İngilizlere karşısında rahatlamak noktasında güvenmektedir. O nutkunda belirttiği gibi yapacağı işleri kimseye sezdirmiş değildir. Sadece İstanbul’dan ayrılmadan bir gün önce yakın arkadaşı Fethi Okyar’a “Hükümet ve Saray benim hakkımda derin bir gaflet içinde bulunuyor” demiştir. Mustafa Kemal Saray ve İstanbul Hükümeti etrafında köhnemiş kadroyla hiçbir iş yapılamayacağını anlamıştır.

Mustafa Kemal’e ilişkin İngilizler yönüyle de belirmesi olası kuşkular; “Kemal Paşa’nın Almanların ve Enver Paşa’nın aleyhinde olduğu şeklinde bir algıyla giderilir.   Çeşitli çalışmalar sonucu 30 Nisan 1919’da Şakir Paşa’nın ve Damat Ferit’in müşterek yan yana attığı imzalarla Mustafa Kemal artık 9. Ordu Komutanı’dır. Görünürde sultanın ve damat Ferit’in güvenini kazanan İngilizlerinde güvenini kazanmış olmuştur. Bu haber neden sonra 1 Mayıs’ta ikdam gazetesinde “Mustafa Kemal Paşa bütün Doğu Orduları Genel Müfettişliğine atanmıştır” şeklinde haber olarak düşecektir. Mustafa Kemal için sakladığı düşüncelerini eyleme geçirdiğinde sonradan yetkililerinin elinden alınması “İstanbul’a dön emri”  dâhil her türden girişim artık ona engel olamayacaktır

25 Mayıs’a kadar Samsun’da kalan Mustafa Kemal işe başladığına dair önce İstanbul Hükümeti’ne telgraf çeker. Samsun’daki İngilizlerle asayişin nasıl sağlanacağı konusunu görüşür. Bu sıralarda İzmir’in işgaline tepkiler büyürken İngilizlerin kontrolündeki bir Samsun’da iş yapmak hayli zordur.

Mustafa Kemal Paşa 25 Mayıs’ta Havza’ya geçer. Anadolu’daki dağınık birliklerin komutanlarını kendine bağlar. Tercihleri önlemeye başlar. Yurdun dört bir yanında mitingler yapılması için talimatlar verir. Sakladığı düşünceleri ve faaliyetlerini artık açıkça yapmaktadır. İstanbul Harbiye Nezareti’ne 3 Haziran’da çektiği telgrafta özetle şunları söyler : “İzmir yöresinde görüle gelen olayların ve benzerlerinin baş göstermesine karşı ulusun coşkusunu ve vicdan sızlamalarını ve ne de bundan doğan ulusal gösterileri engelleyip durdurmak için kendimde ve hiç kimsede hiçbir güç göremeyeceğim.”

Mustafa Kemal ve Yakın Çevresi İçin Artık Ok Yaydan Çıkmıştır.

 

Mustafa Kemal’den zaten kuşkulanan, ancak Damat Ferit ve Vahdettin’in atamasına karşı çıkamayan İngilizler Padişah’a ve İstanbul Hükümeti’ne 6 Haziran 1919’da Mustafa Kemal’in derhal İstanbul’a dönmesini emrettirirler. Mustafa Kemal ve yakın çevresi için artık ok yaydan çıkmıştır.

Batı cephesinde ise durum vahimdir. Yunanlılar Ege’de ilerleyişini hızla sürdürmektedirler. Küçük çaplı milis direnmeleri gerek batıda, gerekse güneydoğuda Fransızlara karşı zayıf ta olsa devam etmektedir. Bu direnen milis kuvvetlerin adı Kuva-yı Milliye, yani ulusal kuvvetler olmuştur.

Nitekim Mustafa Kemal,  Ege’de Aydın cephesinde Yunan ordusuna karşı gösterdikleri direniş nedeniyle 7 Aralık 1919’da Demirci Mehmet Efe’ye gönderdiği şifreli Telgrafta; Aydın cephesinde ortaya konan direnişlerinin izledikleri siyasetlerine çok iyi tesirler yaptığına işaret ederek, “…şimdilik ufak tefek baskınlarla düşmanı iz’aç etmenin (bunaltmanın tedirgin etmenin) maksada en uygun hareket tarzı olduğunun” altını çizer.

Asıl büyük mücadele başlayıncaya kadar Kuvayı Milliye düşmanı oyalamakta ve zaman zaman durdurmakta büyük hizmetler verir..

Havza’dan Amasya’ya en yakın arkadaşları Ali Fuat Paşa ve Bahriye Nazırı Rauf Bey’le gelen Mustafa Kemal ünlü Amasya Tamimiyle kartlarını gerek İstanbul Hükümeti’ne, gerek İngilizlere karşı bütünüyle açmıştır. Vatanın bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığının tehlikede olduğuna işaret eden tamimde askeri birliklerin terhis edilmeyeceği, dolayısıyla ateşkesin mümkün olmayacağının altı çizilmekte, Sivas’ta bir ulusal kurul toplanmasının aciliyetine dikkat çekilmektedir.

Milli Mücadeleyi Örgütleme Serüveni

3 Temmuz’da Amasya’dan sonra Sivas üzerinden Erzurum’a geçen Mustafa Kemal yoğun çalışmalar sonucu ilk büyük ulusal kongreyi burada 23 Temmuz’da açar.

Mustafa Kemal ve Heyeti Temsiliye’nin bu Samsun’dan itibaren başlayan milli mücadeleyi örgütleme serüveni tüm batı dış basını tarafından ciddiyetle izlenmekte ancak haberlerinde bunu ulusal milli refleks olarak değil, Ermenilere karşı yeni bir çatışmanın hazırlıkları olarak ele almaktadır.    Erzurum Kongresinin hemen öncesinde 11 Temmuz 1919 tarihli Fransız Le Temps gazetesi haberinde Erzurum’daki toplanmaya ilişkin olarak  “asi” diye nitelediği Mustafa Kemal’in askerlikten el çektirildiğine de vurgu yaparak  “Doğu Ordusu eski umumi Müfettişi halen asi durumda olup Anadolu’da vaziyete hâkim bulunan Mustafa Kemal ve yine bir asi olan donanma eski nazırı Rauf’un yönettiği birliklerle çeteciler Ermeni Cumhuriyetine hücum etmek için Erzurum’da toplanmaktadır. Tamamen terhis edilmiş Türk ordusu bütün kaynaklardan yararlanarak, Müslüman halkın desteğiyle bir ermeni devletinin kurulmasını imkânsız hale getirmek için Kafkasya’daki Ermenilerin kökünü kazımayı tasarlamaktadır”   diye yazmıştır.

Erzurum kongresinden birkaç hafta kadar önce aynı gazeteler “etrafında üç-beş başıbozuk çetesi olan Mustafa Kemal gibi silik bir general” diye yazıp çizerken hemen sonrasında işin ciddiyetini saklayamazlar. Nitekim Erzurum kongresine ramak kala 17 Ağustos 1919 tarihli Fransız Le Petit Parisien Gazetesi “Mustafa Kemalin 200 bin askeri varmış… İdaresi altındaki Anadolu’da ciddi bir milli hareket patlamıştır… Maksat iyonya takımadalarından Ararat Dağlarına uzanan bir Türk devleti kurmak ve müttefiklerin Ermenistan’ı kurtarmak için yapacağı her teşebbüse kuvvetle karşı koymakmış…”  Şeklinde haber yapar.

Gücünü ulusal iradeden alan bir hükümetin Anadolu’da kurulup çalışabileceğini giderek belirginleştiren,8 Temmuz’da Dâhiliye Nezareti’nin görevden aldığı Mustafa Kemal için bir de Damat Ferit’in teklifiyle Vahdettin’in imzaladığı o ünlü “devlet memurluğundan alınması” da eklenir. Mustafa Kemal’in artık yetkileri yoktur.

Erzurum’dan Sivas’a geçmek için parası bulunmayan Hey’et-i Temsiliye bir emekli bin başı 900 lira olan tüm parasını ödünç vermiş 10 lira da kendi aralarında toplayarak 29 Ağustos 1919’da Erzurum’dan hareket edilmiştir.

Erzurum Kongresi’nin ardından Sivas’a geçen Mustafa Kemal bütün güçlüklere rağmen Sivas Kongresi’ni açar. Ateşli tartışmaların yapıldığı kongrede ne üzücüdür ki hâlâ Padişah’a bağlı kalmaktan başka çare olmadığını ileri sürenler Mustafa Kemal’in kongre başkanlığına bile itirazda bulunurlar. Damat Ferit’in ve Vahdettin’in görüşüne katılanlar Anadolu’daki direnişlerin ve başkaldırıların Osmanlıları İngilizlere karşı zor durumda bırakacağını ileri sürer.

4-11 Eylül 1919’tarihinde toplanan Sivas Kongresinde ortaya çıkan Amerikan mandası isteyen görüşlerin temelinde kendi başına iş yapmanın mümkün olamayacağına dair korku vardır ve delegeler bu korkularını açıkça ortaya döker. Rafet Bey”…Fakat biz kendi başımıza yapabilecek miyiz? Bizi kendi başımıza bırakacaklar mı? Yunanlılar gemi ile İzmir’e asker sevk edebilirler; biz Erzurum’dan trenle asker gönderebilir miyiz?” Derken, Vasıf Bey “müstakil yaşamaya vaziyet-i maliyemiz müsait değildir” derken, daha birçoklarının benzer gerekçelerle Amerikan Mandası önerilerini destekler tutumları da üzücüdür.

Her ne pahasına olursa olsun ulusun kesin bağımsızlığını ve özgürlüğü için büyük bir kavgaya bilenen Mustafa Kemal bütün bu umutsuz görüşlerin dillendirilmesine rağmen olağanüstü sabır ve serinkanlılıkla hareket eder.

.Türk kurtuluş savaşının tüm safhalarını adım adım izleyen İngilizler; o dönemin gazete haberlerinde yazarlarında ve dahası İngiliz istihbarat subayları tarafından düzenlenen raporlarında mütemadiyen  “Kemalciler” giderek “Kemalistler” nitelemişinde bulundukları gibi «Kemalist hareket” diye niteledikleri milli başkaldırının örgütlenmesine karşı da tamamen olumsuz bir tutum almakla kalmayıp açık tavır almışlardır. Esasen Mustafa Kemal’e ve destekçilerine   “Kemalistler” diyen İngilizler, Anadolu’daki bu milli hareketi Osmanlı sarayına ezdirme peşindedir.

“Kemalizm” deyimi, daha önce Amerika Kurtuluş Savaşı’nda “Washingtonist” diye kullanıldığı biçimde, Türk milliyetçileri için kötülüme anlamda kullanılmış, “Kemalist” nitelemesi de  “Kemal ve çetesi” anlamında piyasaya sürülmüştür.

Yunanlıların İzmir işgaline ilk karşı koyuşta beliren çetelere “Kemalciler” denilince; İngilizler ve onlarla aynı düzlemde hareket eden padişah ve İstanbul hükümeti tarafında oluşturulan ve kışkırtılan  “hilafet-mukaddesat” diyen ve hatta kendilerine “halife ordusu” adını yakıştıranlarda fiilen düşman cephesine çalışırlar.

Lloyd George ”Hüsranla Sonuçlanacak Âsi Bir General Girişimi” Diyor

Başlangıçta Mustafa Kemal’in başlattığı hareketi İngilizler ve özellikle Lloyd George ”hüsranla sonuçlanacak âsi bir general girişimi” olarak görmüşler. Kemalist eylemi söndürmek için Babıâli’ye baskı yapmanın yeterli olabileceğini düşünmüşler ama yanılmışlardır. Yanılmışlardır çünkü İngilizler “Mustafa Kemal’in İstanbul’a geri getirilmesini” dayattıklarında, Bakanlar, Sadrazam ve hatta Sultan Vahdettin, bu yolda elinden gelen tüm baskı güçlerini devreye almasına rağmen başarı sağlayamamıştır.

8 Haziran 1919’da İngiltere’nin Karadeniz Ordusu Kumandanı Amiral Calthorpe, Osmanlı Harbiye ve Dışişleri Bakanlıklarına birer emir göndererek; Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’daki hareketi yönetmekte olduğunu öğrendiklerini söyleyerek gizli ve açık bir tehditle kendisinin İstanbul’a geri çağrılmasını istemişlerdir.

İstanbul’a Dön” Tuzağına Düşmüyor

Mustafa Kemal Paşa İngilizler için büyük tehdittir ve ellerinin altında fiilen esaret altında bulunan Osmanlı Padişahına ve hükümetine küstahça mektuplarla nota vermektedir. General Milne Osmanlı Dış İşlerine 6 Haziran 1919’da ”…Sizden Kemal Paşa’nın ve yanındaki subayların derhal Constantinople’e dönmesi emrini vermenizi istiyorum.” Derken, Amiral Calthorpe aynı günlerde  “…Sizden derhal bir talimat çıkarmanızı ve bütün ilgili subayların kendi bölgelerinden ortaya çıkacak sorunlardan sorumlu tutulacaklarının kendilerine bildirilmesini istiyorum”, “…Bundan başka Sivas ilinde olup bitenler hakkında bana zamanında bilgi vermenizi istiyorum ”diyerek küstahça emirler yağdırmaktadır.

Mustafa Kemal sonradan kendisinin ısrarla İstanbul’a çağrılması oyununu şöyle anlatacaktır:

   “…Biz bu işlerle uğraşırken, bir taraftan da İstanbul’da Savunma Bakanlığı makamında bulunan Ferit Paşa’nın ve padişahın İstanbul’a dönmemi sağlamak için sürekli gelen aldatıcı telgraflarına da birer şekilde yanıt vermekle zaman kaybetmek zorunda kalıyorduk. Savunma Bakanlığı, ‘İstanbul’a gel!’ diyor. Padişah, ‘Önce hava değişimi al Anadolu’da bir yerde otur, fakat bir işe karışma’ diye başladı. Daha sonra, ikisi birlikte ‘Mutlaka gelmelisin!’dediler.’Gelemem!’dedim. Sonunda, 8/9Temmuz 1919 gecesi, sarayla açılan bir telgraf başı görüşmesi sırasında, birden bire perde kapandı ve 8 Haziran’dan 8 Temmuz’a kadar bir aydır süren oyun sona erdi. İstanbul, benim o dakikada resmi görevime son vermiş oldu. Ben aynı dakikada, 8/9 Temmuz 1919 gecesi saat 22.50’de Savunma Bakanlığı’na, saat 23’te padişaha resmi görevimle beraber askerlik mesleğinden de istifamı bildiren telgrafları çekmiş oldum. Bu durum, tarafımdan ordulara ve ulusa bildirildi. Bu tarihten sonra resmi sıfat ve yetkilerden arınmış olarak, yalnız ulusun sevgi ve özverisine güvenerek ve onun bitmez bereket ve güç kaynağından esinlenip kuvvet alarak vicdani görevimize devam ettik.”

 Ankara’da “Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” ilkesiyle açılan yeni “Meclis”; bir yanda Kurtuluş Savasının millet adına karargâhı olurken, diğer yandan da bir anlamda “saltanat”ın aksine, ”ulusal hâkimiyet” diyerek “saltanat İnisiyatifi”ni de, devre dışı bırakanda bir süreç olması yönüyle Anadolu’da istiklalin ve ihtilalin ’de adıdır.

Ankara da ki bu meclis; “Milli Mücadele’nin yönetim merkezi olmakla kalmamış, aynı anda “saltanat rejimi”nden büyük bir kopuşu da temsil etmiştir.

 

İstanbul’da Millici  “insan avı” başlarken bu durum Anadolu’ya geçişleri kamçılamış. Birçok kimse İngilizlerin pençesine düşmektense Anadolu’ya atlamayı kendisi için bir kurtuluş olarak görüp, Kurtuluş Savaşına katılmış, işgalci İngilizlerce yakalanıp sürülen mebuslardan kat kat fazlası Anadolu’ya geçerek, Ankara’da ilk Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışına katkı sunmuş, ensesinde İngiliz polisinin soluğunu duyan Osmanlı Türk aydınları ve hatta karasızları Anadolu’ya geçerek, Mustafa Kemal Paşa’ya katılmak için Ankara’ya koşmuşlardır.

Ankara’ya gelmeden 3 gün önce 24 Aralık 1919’da Kırşehirlilere İstanbul’a gitmeyeceğiz. Anadolu en büyük hazinedir. Sine-i vatanda istihlas çarelerini beraberce ölünceye kadar aramaya, temin etmeye çalışacağız”  diyen Mustafa Kemal Paşa’yı hiçbir zaman İstanbul’a çekip teslim almak, tuzağına düşürememişlerdir.

 

İstanbul Sarayı;  Moğol İstilası Altındaki Konya Selçuk Sultanlığı Gibi

Son Osmanlı Padişahı Vahdettin’in durumu; 1243’Moğol istilasıyla birlikte, Moğolların idareyi ellerine almasıyla Konya’daki Selçuk Sultanlığının tüm itibarlarını kaybedip düşkünleşmelerine, Moğolların uyrukları haline gelip Anadolu’nun mali sömürüsü açısından uygun bir araç olarak kullanılmalarına benzer durumdaydı.

Bu süreç; Kukla Konya Selçuk sultanlığının, Moğol istilası altında çöküp yıpranıp da Anadolu çeşitli bölge devletlerince parçalanması manzarasında, Anadolu’da gaza ruhunun canlanıp, bunalan Türkmenlerin uçlara göç edip Osmanlı Beyliğine güç verdiği gibi bir sürece o kadar benzer ki…

Osmanlı İmparatorluğu sadece savaşı yitirmemiş, itilaf devletlerinin işgaline boyun eğerek fiilen kâğıt üzerinde bir “bağımsız devlet” olmuştur.

İşgal altındaki İstanbul’da kukla duruma düşen son padişahın durumuna karşın; İstanbul’dan da kopup gelenler ve de Anadolu halkı, Mustafa Kemal’in yaktığı “kutsal isyan “etrafında, ölümüne bir Milli Kurtuluş savaşımıyla yeni tipte bir Türk Devleti yaratmak içindi tüm çabalar…

Vahdettin’e Göre Mustafa Kemal ve Yanındakiler Tenkil Olunmadıkça Türkiye İngiltere’den Yardım Bekleyemezdi.

Tüm yetkilerinin elinden alındığı Mustafa Kemal,  üniformasını çıkararak “sine-i Milet”e dönerek Anadolu ihtilalinin fitilini ateşler..

19 Mayıs 1919 sadece milli mücadelenin başlangıcı değil aynı zamanda saltanatla yolların ayrıldığı bir Anadolu ihtilalinde başlangıcıdır.

Atatürk’ün sağlığında Amerikan elçisi olan ve kendisiyle uzun konuşmalar yapan General Sherill’e göre : “Talih bir taraftan Yunanlıları İzmir’e çıkarırken öbür taraftan onlara karşı koyacak Mustafa Kemal’i Samsun’a getiriyordu.” Vahdettin; Mustafa Kemal’i Samsun’a ordu müfettişi olarak göndermekle, başkenti arzu edilmeyen şahsiyetten kurtarmayı düşünmüştür. Yunanlıları İzmir’e gönderen Loyd Corc ve Mustafa Kemal’i Anadolu’ya tayin eden Vahidettin adındaki iki kukla talihin aleti olmuşlardır. Vahidettin Almanya seyahatinde (15 Aralık 1917- 4 Ocak 1918) refakatindeki Mustafa Kemal Paşa hakkında iyi intibalar edinmişti. Her ikisinin Enver Paşa’yı sevmemeleri, onları birleştiriyordu. Mustafa Kemal’in yurt sevgisi herhalde Vahidettin’in gözünden kaçmamış olmalıydı. Fakat bu hükümdar, kendi durgunluğu ile Mustafa Kemal’in ateşli ruhu arasındaki uçurumun farkına varamamıştı.

Osmanlı döneminde “Meclis”; ülkenin hanedan ailesinin adıyla “Osmanlı Mebusan Meclisi” olarak anılırken “Türkiye” denilerek yurdun adı ve de “Büyük” de kullanılarak aslında bu organın demokratik mertebesinin yüksekliği ifade edilecek, “Türkiye Büyük Millet Meclisi “olarak adlandırılacaktı.. Osmanlı da “Heyeti Mebusan” ve “Heyeti Ayan” adları demokratik bir atılımın gereği olarak ortadan kaldırılacak,  “Ayan” lığa hiçbir yer verilmeyecekti.

****

 

Anadolu Köylüsü Her Şeyin Farkındaydı

Köy odasında bir Molla kaldığı yerden devam ediyordu:

Heyeti Temsiliye Ankara’da toplanacakmış. İstanbul’da dağılan meclis Ankara’da toplanacakmış. Yeni kanunlar çıkaracakmış. Yeni ordular kurulacakmış. Kurtuluş savaşı başlatılacakmış. Kurtuluş yakınmış. 3-4 sene daha sabredersek vatan kurtulacakmış. Başkomutan Mustafa Kemal olacakmış.’ Derken Birisi; ‘ben onu Çanakkale’den tanırım. Mustafa Kemal ne yaptığını bilir. Kurtuluş Ankara’dan idare edilecekmiş’ diyordu”

 

 

 

 

DİĞER GALERİLER

TÜMÜ

DİĞER GALERİLER

FOTO GALERİ ANA SAYFA'YA GİT